HAYATINI VATAN YOLUNDA KAYBEDEN HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZ
Kahramanlık hikayesini anlatan Kahraman Gazimiz şu ifadelere yer verdi:
‘21 Haziran 1976 doğumlu, aslen Ispartalıyım. İki kız evladım var. Acemi Birliği için Hatay Serinyol’da görev aldım. Sonrasında usta birliğim için de Diyarbakır Silvan’a gittim. Ben acemi birliğinde 81’lik havancı olarak görev alıyordum. Usta birliğine gittiğim Hatay’da 81’lik havan bölüğü yoktu. Bölük olmadığı için direkt bölük çavuşu olarak göreve başladım. Acemi birliğinde aldığım eğitimlerin bana operasyon amaçlı faydaları olmuştu. Askerliğimin bitmesine üç ay kala da yaralandım. Benim askerlik yaptığım dönemlerde Güneydoğu Bölgesine usta birliğine gitmeden önce toplanma merkezlerine gidiyorduk ve bir iki gün orada kalıyorduk. Ardından özel harekâtlar gelip, bizi birliğimize götürüyorlardı. Özellikle Şanlıurfa’dan ilerisine otobüslerle gidip gelemiyorduk. Biz gezici taburduk. Türkiye’nin bütün illerinde olan operasyonlarına katılım sağlıyorduk. Mardin, Hakkâri, Tunceli ve daha birçok bölgeye gidiyorduk. 40 günlük bir acemi birlik serüvenim oldu ve acemi birliğinde havancı olarak görev almıştım. Acemi birliğinde süre kısa olduğu için pek bir şey anlayamamıştım. Usta birliğinde hem bölük çavuşu, hem de öncüydüm. Bütün operasyonlarda kilit rol alıyordum, çünkü arazileri çok iyi biliyordum. Çelik yelekli ve mayın detektörlü bölük öncüsüydüm.
MORAL VE MOTİVASYONUMUZU ÜST SEVİYEDE TUTMAYA ÇALIŞIYORLARDI
İlk çatışmaya girdiğimizde herkes siper alıp yatmıştı ve ben yerimde sabit kalmıştım. O ilk an korku duygusunu yaşamıştım. O an içimden bir atak yapıp öne çıkma düşüncesi geçmişti ama arkadaşlarım beni engellediler. Ben çatışmalarda öne çıkmaya çalıştıkça arkadaşlarım dur, sakın diyerek hep öne çıkmama müsaade etmediler. Operasyon dönüşlerinde yirmi dört saatlik istirahat zamanlarımız oluyordu. O esnada yemek, banyo ve uyku gibi ihtiyaçlarımızı görüyorduk ama şakalaşmalarımız çok fazla oluyordu. Komutanlarımız bizlere hem moral, hem de değişiklik olması adına organizasyonlar yaparlardı. Bando takımı, müzik grupları, bazı sanatçılar ve etkinlik grupları geliyordu. Bu şekilde moral ve motivasyonumuzu üst düzeyde tutmaya çalışıyorlardı.
KARIN BÖLGELERİNDEKİ KUŞAKLARI ÖNLEM AMAÇLI KULLANIYORLARMIŞ
Ben çatışmalarda aldığımız PKK unsuru cesetlerine genç yaşta oldukları için üzülüyordum. Sonuçta onlar da insandı ve onları da kandırdılar. Onları genç yaşta ölü ya da parçalanmış halde görünce ister istemez üzülüyordum. Köylü vatandaşlara da üzülüyordum, onlara karşı çok fazla baskı vardı. Baskıdan dolayı herhangi bir şey yapamıyorlardı ve elleri ayakları bağlı gibiydi. O zamanlar teröristler çok fazla yoğun olduğu için köy aramaları ve köyleri basma olayları çok fazla yaşanıyordu. Çatışmalara çok giriyorduk ve çok sayıda erkek ya da kadın ölüler oluyordu. Asıl tuhaf olan cenazelerinin hepsinde kuşak olmasıydı. Karın bölgesine o kuşakların sıkıca bağlanmasının sebebi karınlarının acıkmalarının önlenmesiymiş. Fazla yemek yemesinler ve karınları acıkmasın diye o tür bir önlem alıyorlarmış. Askeri elbiseleri, Kalaşnikof ve Bixi silahları oluyordu.
ARKADAŞIMIN KAFASINDAN GİRİP ÇIKAN MERMİ BENİM KAFAMI DERİNDEN SIYIRDI
Yaralandığımı fark etmemiştim ama ben ilk atış esnasında kafamdan vuruldum. Biz ilk başta köy araması için yola çıkmıştık ama arama dönüşünde jandarmalar çatışmaya girmiş ve biz de onlara yardım etmek için bulunduğumuz mevkiden onların yanına gittik. Gittiğimiz çatışmada çok sayıda şehit ve yaralı askerlerimiz vardı. Onları helikoptere taşıyıp, çatışmaya biz devam ettik. O zamanlar çatışmalar çok yoğun olduğu için şehit ve gazilerin sayıları oldukça fazlaydı. Görev arkadaşlarımı askerlerimizi o halde görmek gerçekten kolay kolay kimsenin kaldırabileceği bir psikoloji değil.
Çatışmalar biz gelmeden önce başladığı için biz oraya intikal eder etmez herkes bir anda siper aldı. Çatışma esnasında benim önümde Konyalı bir arkadaşım vardı ve onun kafatasından girip çıka kurşun benim kafatasımı sıyırdı. Bixi makinalı tüfek mermisi olduğu için benim kafatasımı derinden sıyırmış. O esnada yaralandığımdan hiçbir şekilde haberim yoktu. Kafamdan yaralandığım için bütün fonksiyonlarım durmuş ve bunun için Diyarbakır Askeri Hastanesinde üç ay geçici felç tedavisi gördüm.
BEN ŞU AN ONLARIN SAYESİNDE HAYATTAYIM
Beni o üç aylık süreçten sonra Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisine(GATA) sevk ettiler. GATA’da ise dört aylık bir tedavi sürecim oldu. Beni GATA’ya sevk ettiklerinden sonrasında beynimden bir ameliyat daha geçirdim. Kafatasımdaki kemik parçalarım Ankara’da alındı. Beyinde sulu bölgede olduğu için ileride baskı yapmaması adına ameliyat gerçekleştirmişler. GATA’ya ilk gittiğimde fonksiyonlarım tam yerinde değildi ve ben yürümeye yeni yeni başlamıştım. Bizim GATA’da yabancı doktorlarımız da vardı ve Türk doktorlarımızla birlikte hepsi çok ilgi gösterdiler. Diyarbakır’da kaldığım süreçte GATA’da olduğu gibi tedavi görememiştim. Onların sayesinde ben şu an hayattayım.
KENDİ KENDİME BEN İYİYİM DİYE MORAL VERMEYE ÇALIŞIYORDUM
GATA’daki ameliyatlarım sonrasında kontrollere gelmemi istemişlerdi ama ben kontrollerimi Isparta’da bulunan Tıp Fakültesinde gerçekleştirdim. Psikoloji olarak bir süre kötü bir dönem geçirdim. Özellikle hastane serüvenimde çok uzun süreli kaldığım ve ortamı gördükçe sinirlerim ister istemez bozuluyordu. Gelen askerlerin hayatlarını kaybettiklerini görmek, iyi olamayışlarını görmek ve bazılarının da uzuv kayıplarını görmek gerçekten çok zordu. Onları her an gördükçe şükrediyordum. Kendi kendime çok şükür ki ben iyiyim diye moral vermeye çalışıyordum. Hastanedeyken hayatıma kaldığım yerden devam edebileceğimi düşünmüyordum. Normal yaşantımda da bir aile ve düzen kurabileceğimi düşünmüyordum. Engelli olarak kaldığımı zannediyordum.
AİLEME İLK KOLUNDAN YARALANDI DEMİŞLER
Birisi 23 birisi 14 yaşlarında olan iki kız çocuk babasıyım. Haberi aldıklarında annem, babam, akrabalarım ve kardeşlerim yıkılmışlar. Ben yaralanır yaralanmaz onlara haberim direkt gitmiş. Tedaviden döndüğüm esnada ben odamdayken onlar diğer odada konuşuyorlardı hep. Biz nasıl tedavi uygulatabiliriz, nasıl eski hayatındaki düzene geçebilir diye hep düşünmüşler. Bu duruma gelebileceğimi hem onlar, hem de ben beklemiyordum. Aileme kolundan yaralandı, durumu iyi ve ağır bir yarası yok diye bilgilendirmişler. Aslında kolumdan değil, kafatasımdan mermi aldığımı belirtmemişler. Merak etmemeleri adına o şekilde söylemişler. Bu ilk haber anında babam evde olmadığı için kolundan yaralandı diye bahsetmişler. Ertesi günü babam eve geldiğinde tekrar görüşüp asıl durumu anlatmışlar. Babam haberi alır almaz Diyarbakır Askeri Hastaneye çıkıp gelmiş. Ben babamın geldiğini iki hafta sonra yoğun bakımdayken öğrendim. Benim zaten yaralandığımdan da haberim yoktu. Sadece hayal meyal helikopterin içerisinde olduğumu hatırlıyordum. O esnada komutanlarımız doktorlardan aldıkları bilgilerle benden ümidi çoktan kesmişler. Durumu iç acıcı değil, umudumuz yok diye komutanlarımızla görüşmüşler.
EĞER BEN DE ŞEHİT OLSAYDIM BURADA YATIYOR OLACAKTIM
Isparta’da görev yapmaya hazır olduğumda ilk olarak 13 sene şehitlikte çalıştım. Görev esnasında her gün düşündüğüm tek şey eğer ben de şehit olsaydım, o an kurtulamamış olsaydım burada yatıyor olacaktım oluyordu. Özellikle gece gündüz şehitliğe çok özenle bakıyordum. Ben de orada yatıyor olacaktım düşüncesi de aklımdan hiç çıkmıyordu. Zamanla kendimi bu duruma alıştırmaya çalışsam da hala daha zorlanıyorum. Şu anda da asri mezarlıkta görevimi devam ettiriyorum.
DEMOKRAT GAZETESİ