BİLMEK İSTEYENE EĞİRDİR GÖLÜ GERÇEKLERİ!
Düzenleme kurulu adına Dr. Erol Kesici imzasıyla kamuoyuna duyurulan sonuç bildirgesi şöyle;
“Eğirdir Gölü İçin Bir Damlada Siz Olun” Toplantısı, Eğirdir Belediyesi Sosyal Tesislerinde 10 Ağustos 2024 Cumartesi Günü Eğirdir’de yoğun bir katılımla gerçekleşti. Toplantı gündeminde, yıllardır söz verilmesine rağmen bilinen yasal-bilimsel çözüm yöntemlerinin uygulanmaması sonucunda, göl çok ciddi kuruma, kirlilik, sosyal- ekonomik yaşamı etkileyen olumsuzlukların, dünden bu güne gelişinin nedenlerini içeren bilimsel raporların sunulmasının ardından, çok sayıdaki katılımcının söz alarak soru ve önerilerini bildirerek ,fikir birliğini beyan ederek bu konuda alınması gereken önlemlere acilen uygulanmasıyla ilgili girişimlere acilen başlanmasının öne çıkarılmıştır.
EĞİRDİR GÖLÜ;
1.Eğirdir Gölü stratejik öneme sahip içme suyu kaynağıdır
*Eğirdir Gölü milyonlarca yıllık jeolojik geçmişe sahip doğal bir göldür. Eğirdir Gölü’nün yasalarda belirlenen önceliği, İçme Suyu Kaynağı olarak kullanılmasıdır ve buna uyulmalıdır. Eğirdir Gölü ne Eğirdir Belediyesini, ne de Isparta valiliğinin değildir! Ülkemizin, dünyanın ortak malıdır. Bu nedenle stratejik öneme sahiptir. Sadece Eğirdir ismini taşımaktadır. Koruma kullanımı belirleme devletimize aittir.
*Isparta da merkezde yaklaşık beş yüz bin kişi Eğirdir Gölü’nün suyunu içme suyu olarak kullanmıştır. Eğirdir, Gelendost, Yalvaç, Atabey ve Senirkent’te yaşayan yaklaşık 300bin kişi gölden tarımsal sulama, balıkçılık ve turizm amaçlı olmak üzere de toplam 600bin kişi gölden doğrudan yararlanmaktadır. Milyonlarca kişide göl havzasının tarım ürünlerini (Elma, Kiraz, Balık, Peynir vd.) tüketmektedir.
*Eğirdir Gölü gibi tektonik kökenli doğal göllerimize son 70 yıl içerisinde insanların, göl çevresindeki bataklıkların kurutulması, göl havzasında tarım alanı kazanma ve gölün su ürünlerinden daha ekonomik amaçla yararlanmak amacıyla yapılan müdahaleleri sonucunda gölün, doğal yapı ve ekolojk dengesinde bozulmaları yanı sıra, doğal biyolojik çeşitliliğinin yok olmasıyla gölde organik, inorganik, kimyasal ve biyolojik kirlilik artmış olup, gölün dışarıdan gelen her türlü kirleticiler karşı direncinin azalması- bağışıklığını kaybetmesi- gölün kokmasına sineklerin çeşitliliğin artmasına neden olmaktadır. Oysa; içme suyu açısından stratejik öneme sahip olan gölde bakterileşme- ötrofikasyon en üst seviyeye ulaşmıştır.
*Eğirdir Gölü’nün son yıllarda neredeyse %70 oranında su seviyesi azalması, kirliliğin su ve göl dip çamurunda aşırı artışının sonucu, su bitkilerini aşırı çoğalması, gölün bataklık haline dönüşmesinin, tarımsal üretimdeki ürün kayıplarını temel nedeni havzadaki, aşırı su alımları (vahşi sulama) gölün su bütçesinin göz ardı edilmesi sonucu olduğu, bunun mazeretini “küresel ısınma ve iklim krizi” olmadığını, bunların öncelik teşkil etmediği açıklandı. Bu insanın neden olduğu “afetlerin” arkasına saklanmamak ve koruma kullanımdaki hataları ve yanlış uygulamaları masumlaştırmamaktadır. Hata olur!
GÖLDEKİ, KURUMANIN- KİRLİLİĞİN TEMEL NEDENLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Doğal göllerin suları da; tıpkı diğer canlıların can suyu gibidir. Nasıl bir canlı türü suyunu kaybetmeye başlayınca yaşamı tehlikeye girerse, göllerinde su sevilerindeki kayıplar, onların yok olmasına neden olur. Gölün, su seviye ve miktarlarının regülatörlerle denetim altına alınması/ regülatörün daha çok göldeki suyu depolamak amaçlı kullanımı ve tarımsal sulama için açılan çok sayıda yasal- yasal olmayan SONDAJ kuyuların, yapılan settelerin göllerin doğal su döngüsü ve doğal yaşamı üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
KUYULARIN ETKİLERİ ve AÇMADAKİ YASAL KURALLARA UYMAMA
Yer altındaki boşluk veya gözeneklerde tutulan suya “yer altı suyu” denmektedir. Yer altı suyu dünyanın tatlı suyunun yaklaşık olarak %22'sini sağlar. Aynı zamanda şebeke suları daha çok içme suyu olarak kullanılır. İçme sularını bu yöndeki faaliyetlerde kullanmak da dünya çapındaki susuzluğun artmasına destek olur. Yeraltı sularına sondaj etkisi suyun daha basınçlı olmasına ve su miktarının daha büyük bölümüne ulaşımı sağlar. Kanunlar dahilinde iki sondaj kuyusu arasındaki mesafe en az 500 metre uzunluğunda olmalıdır. Aynı zamanda karşılıklı iki kenarı arasında 1000 metreden daha az mesafe bulunan arazilerde su kuyusu açılmasına izin verilmemektedir. Derinlik sınırlaması vardır. Bu kurala- yasaklara uyulmamaktadır. Son üç yıl içerisinde yasal ve yasal olmayan mesafe kuralları dikkate alınmadan açılan 10 binlercen sondaj kuyusu olduğu bildirilmektedir. Yasal sınırların dışına inildiği 200-300m. bazı yerlerde su çıkmadığı ve ülkemizde en son müracaat edilecek adeta “kefen suyu” olarak bilinen yer altı suyu yeryüzündeki su varlığımızın %16’sıdır. Son yıllardaki aşırı sondaj açımıyla bu oranın %10nun altına düştüğü belirtilmektedir.
Yağışların yetersizliği göletlerin, göllerin, nehirlerin dolmasına imkan vermiyorsa oluşumu çok zor ve yıllar alan yeraltı suları da aynı susuzlukla karşı karşıyadır. Azalmaktadır ve yeraltı suları alarm vermektedir. Vahşi sulama, göllerde, göletlerde ve nehirlerde suları bitirdi son yıllarda da bu tür uygulamalarla yeraltı suları bilinçsizce tükeniyor. Kaçak sondajı yaptıran da yapan da ve zorunlu olan sayaç takmayanlar mutlak suretle gerekli cezayı almalıdır. Ne yazık ne eğitimle ne de uyarılar işe yaramamakta. Bunun da çok sıkı takip ve denetimlerini yapmak zor olmasa gerekir! Yetkililerinde bu konuda popülist davranmaması gerekmektedir.
GÖL HAVZASINDAKİ MERMER ve TAŞ OCAKLARI
Mermer ve taş ocaklarının olumsuz etkileri yerleşim yerlerini, orman ve bitki örtüsünü, tarım alanlarını, vadileri, dere, göl, baraj, su kaynaklarını tehdit etmektedir. Taş ocağı faaliyeti başladığında ilk önce toprakla birlikte, orman ve bitki örtüsü ortadan kaldırılır. Morfoloji bozulur, erozyon hızlanır, tarım alanları zarar görmesinin yanı sıra bazı kimyasallar toprak ve yer altı suyunu kirletebilmektedir. Yaydığı toz, çevrede yaşayanları ve bitkileri etkiler. Mermer ve taş ocağı faaliyetleriyle yer altından aşırı su çekimi olmaktadır. Özellikle orman/bitki örtüsü yok edilmekte ve ekolojik denge tamamen bozulmaktadır. Yeraltı su sistemi bozulur. Patlatmalarla mevcut su kaynaklarının yolu değişmekte, su kaynakları azalmakta ya da kurumaktadır. Eğirdir Gölü havzasında, “blok mermer” üretimi esnasında arazinin fiziki yapısı bozulduğundan, birer su deposu olan kayaçlar ve ormanlar yok edildiğinden, canlılar için yaşam kaynağı olan su kaynakları azalmakta ya da yok olmaktadır.
DOĞAL GÖLE; BARAJ ve GÖLET ETKİSİ
İlk başta devrim niteliğinde olduğunu sandık ama yıllar sonra yapılan bilimsel çalışmalar aksini gösterdi. Suların göl gibi ana kaynaklara ulaşmasını engeller. Sera gazı kirlenmesi olarak bilinen bu olay, küresel ısınmaya yol açar. Barajlar akarsuların doğal yapısını ve akışını değiştirir. Canlıların habitatlarının bozulmasına türlerinin yok olmasına neden olabilmektedir. Barajlar, göletler, sinekler için uygun üreme yeri olup sıtma gibi hastalıkların yayılmasına zemin hazırlar. Ayrıca geniş yüzey alanlı ve sığ baraj gölleri canlı kütlenin çürümesi sonucu atmosfere önemli miktarda sera gazı (çoğunlukla metan) yayar ve küresel ısınma ve iklimin değişimini hızlandırır. Doğal göllerin ve yeraltı sularının zayıflaması: Suyun yetersiz olduğu alanlardaki barajlar mevcut suları havzanın yüksek kısımlarında tutar. Çevresindeki nemi azaltır, buharlaşmayı hızlandırır. Baraj ve göletlerin kullanım ömürleri 40-70 yıldır. Ortalama 50 yıllık kullanım ömürleri olan baraj ve göletler 5 milyon yaşındaki göllerimizin yaşamını tehdit etmekte, kurumasını hızlandırmaktadır. Bu çerçevede bakılıp fayda maliyet analizi yapıldığında, doğanın kurallarına göre hareket edip, kısa ömürlü ve yüksek maliyetli bu yatırımları yapmamanın daha rasyonel olduğu görülüyor. Buna rağmen Isparta’da Eğirdir Gölü Havzasında70 den fazla, baraj ve gölet varken yenilerinin açılmasıyla ilgili girişimlere son verilmeli, gölün yüzey akışla beslenmesini sağlayan engeller kaldırılmalıdır. Suyumuz yokken yeniden planlanmaya alınan binlerce hektarlık sulama alanından vazgeçilmesi gerekmektedir. Dünyanın en büyük göllerinden olan Aral Gölü ve Urmiye Gölü’nü bu gün kurumasının nedenleriyle Eğirdir ve diğer doğal göllerimizin yaşadıkları süreçle aynıdır. Bilinmesine, söylenmesine rağmen ders çıkarılmamaktadır
GÖL SUYUNU VERİMLİ KULLANMADA SEFERBERLİK BAŞLATMALIYIZ!
Gölün kullanım önceliklerine uyularak, havzada modern tarım ve sulama teknikleri(yeraltı damla sistemi, yağmurlama vb.) teknolojik sulama sistemlerin kullanılmasına ve gölden, gölün su bütçesini olumsuzca etki eden su alımlarına son verilmelidir. Bu bağlamda, Gölün doğal yapı ve döngüsü korunması gerekmektedir. Gölün doğal biyolojik su seviyesine getirilmesi öncelik olmalıdır. Bunun için de ilk yol haritamızı;
“GÖL SUYUNUN VERİMLİLİĞİ SEFERBERLİĞİ” olmalıdır. Oluşturacağımız bilgilendirme ve farkındalıkta, suyun sonsuz- tükenmez bir kaynak olmadığı, ancak bizler doğaya uyumlu kaynak kullanımı, verimlilik önlemleriyle gelecek kuşaklara taşınacak bir su döngüsü oluşturabiliriz. İnsan faaliyetleri tarımda bilim dışı çok su kullanımı, su, toprak kaybı, kalite azalması ve daha çok kimyasal kullanımına neden olmaktadır.
AYNI MİKTAR SUDAN DAHA FAZLA YARAR SAĞLAYABİLECEKKEN, BİR YILDA, 20 YIL TARIMSAL ÜRETİM YAPACAĞIMIZ SUYU KULLANMAKTAYIZ.
Havzada yerüstünden, yeraltından çeşitli şekilde gereğinden oldukça fazla su tüketmekteyiz. Gölün sürdürülebilirliği için, gölden alınan suyun “sıfır kayıp” ilkesiyle, yapılan üretimlerde daha az su ve modern taşıma – uygulama yöntemleriyle aynı verimin alınarak gölden su alımlarını %60 azaltabiliriz. Göldeki suyun verimli kullanımı, tarımın yanı sıra, bireysel kullanımdan, kentsele, tarımdan sanayiye hemen hemen her alanda suyu verimli kullanmalıyız. Bunun için:
1- Su kullanımına yönelik her alanda eğitim, bilgilendirme ve farkındalık çalışmalarına her alanda hız verilmelidir. Suyun verimliliğini artıracak, teşvik edecek yasal, idari ve teknik düzenlemelerin ve planlamaların bilimsel bakımdan desteklenmesi, için daha kısa yolu oluşturacak, uygulanabilirlik derecesi çok yüksek olmasını sağlayacak olan “Su Kanunu” suyun çok elden yönetiminin sona erdirilmesi için çok önemlidir ve bir an önce yasalaştırılmalıdır. Suyu kullanan öder, kirleten öder bakışından vaz geçilmelidir.
2- İklimimize, suyumuza göre tarım ilkesiyle ürün deseninin dışına çıkılmamalıdır. İklim kuraksa sulak tarım yapılmamalıdır.
2-Göl suyunun ve yeraltı sularının kullanım ilkelerine uyularak, bu kullanıma yönelik ekipman, cihaz ve teknik donanımız yaygınlaştırılması ve desteklenmesi gerekir.
3- Gölden su alımlarının her alanda kullanımının çok sıkı takiplerinin ( tıpkı vergi -trafik denetimleri- su polisliği vb.)yapılması, su kullanımında insanların bir birlerini uyarmaları amaçlanmalıdır. İçme suyuyla, bağ, bahçe, park sulanmamalı, araç, bina, cadde yıkanmamalı.
4-Göldeki su kaybı oranı hedefi için, coğrafi bilgi sistemlerinin kullanılması zorunluluktur. Uzaktan algılama ve otomasyon sistemlerinin yaygınlaştırılması izole ölçüm bölgelerinin oluşturularak, sulama zamanı ve miktarının optimizasyonu sağlanmalıdır. Bitkinin sulama suyu ihtiyacı ve dönemi belirlenerek tarımda su kullanımı azaltabiliriz. Sulamadan dönen suları yeniden kullanabiliriz. Modern sulama- kapalı taşıma ile %70 su kullanımı sağlanabilir. Ortak katılımla teşvik sağlanmalıdır. Belediyeler kayıp kaçakları önlemelidir.
5- Suyun geri kazanımı çok önemli bir su kaynağıdır. Yağmur suları kanalizasyona karışmamalı, içme suyundan kentlerin temizliği ve park bahçe sulaması yapılmasına kesinlikle izin verilmemelidir. Yeşil ve gri su kullanımı ve yağmur suyu hasadının sanayide, kentlerde, tarımda uygulanması hedeflenmesi, yen su kaynaklarının yarılması da önemli bir adımdır. Her alanda evde, bahçede, sanayide kentte su hasadı yapmak mümkündür.
6- Yenilenebilir enerji yöntemlerinin (gaz- güney, bio ) uygulanmasının hedeflenmesiyle, içme suyu kaynaklarından enerji üretim- HES- PHES vb.yapılmasına son verilmelidir. Suyun geri kazanılması en önemli yeni kaynaktır.Göl üzerine güneş enerji sistemleri kurulmamalıdır.
7- İçinde bulunduğumuz nüfus artışı, doğanın giderek hoyrat kullanılması sonucu su ve gıdaya ulaşmak neredeyse birçok ülkede çok ciddi sorun olarak yaşanmaktadır. Su her şeye değmektedir(su ayak izi- 1kğ et 15.000 litre su). O nedenle iğneden – ipliğe- elmaya- ekmeğe giysi kullanımlarımızda tasarrufu, sağlamak suretiyle su israfını da önleyebilir.
8- Tarımsal üretimde sıfır kaybın olması için mutlaka küçük büyük üretici demeden elde edilen ürünlerim tarım sanayinde (meyve suyu, reçel, sirke vb. )irili ufaklı ürün değerlendirme merkezleri kurulmalıdır. Üretici tarım sanayinin içerisinde olmalıdır.
Eğirdir Gölü tüm havzasıyla, biyolojik çeşitliliğiyle korunmak zorundadır.
Tüm bu düzenlemeleri daha sağlıklı yürütülmesi için, İNSANLARIN HEPSİNİN SU, ENERJİ İSRAFININ ÖLENMESİNDE BİRLİKTE HAREKET ETMESİ ÇIKIŞ YOLU OLABİLECEKTİR.
GÖLÜN SUYUNUN KORUNMASINDA.
1-Göl Suyunun koruma – kullanımında, “SU VERİMLİLİĞİ BİRİMİ” kurulmalıdır.
2- Göl ve su kaynaklarımızın mevcut durumunun tespiti( bütçesinin korunması ilkesi)
3-Planlama,
4-İhtiyaçların belirlenmesi ve temini
5- Eğitim ve farkındalık oluşturma
6- Her alanda yasa yönetmelik, koruma, kullanma, teknik donanımda uygulama
7- Raporlama ile uzun vadeli suyun kullanımında fayda oranı artacaktır.
Kayıt dışı kullanımın kayıt altına alınması sağlanmalıdır. Göllerin biyolojik çeşitliliğini oluşturan doğal canlı türleri(bitkileri, böcekleri, balıkları, kuşları) onların yaşamsal yapılarını oluşturur. Doğal göllerimiz biyolojik çeşitliliğini kaybederlerse, kendilerini temizleyemezler kirlenirler, ürün veremezler. Gölümüzün ekosistem direncinin artırılması , korumakla olur.
2. Göl Havzasındaki kirlilik ve sonuçları
Göl havzasında sadece elma üretiminde mevsim koşullarına göre her yıl 15-30 kez ilaçlama yapılmakta olduğu ve elma için her yıl 40-50 bin ton sentetik gübre, 650- 1000 ton pestisit içeren tarım ilacı kullanıldığı ve ilaç maliyetinin %48,37'sinin aşırı kullanım olduğu belirtilmektedir. Göl çevresinde su ve toprakta ağır metal birikimine olan diğer bir önemli etkende herbisit adı verilen yabancı ot- bitki öldürücüsü kullanımının yaygın olmasıdır. Göle ulaşan çok sayıdaki dere ve çayların, geçtikleri yerleşim alanlarının kanalizasyon atıklarından, sanayi tesislerinden ve tarım alanlarından taşıdığı kirlilikle ve çevresindeki atıkları yağmur sularıyla, taşkınlarla, drenajla göle taşınması sonucunda, su, toprak -hava aşırı oranda kirlenmektedir.
Üniversite vb. araştırma gruplarının TÜBİTAK işbirliğiyle yapmış oldukları çalışmalarda, Eğirdir Gölü'ndeki sazan, sudak ve kerevitlerde pestisit dağılımına ilişkin kalıntılar olduğunu sıklıkla rapor edilmiştir. SDÜ-TÜBİTAK PROJESİ: dikkat çekilen raporda; göl suyunun 1V.Sınıf yani “Çok Kirlenmiş Su” sınıflandırılmasında yer aldığı da belirtilmektedir. Komisyonda yer alan Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi öğretim üyeleri, Halk Sağlığı İl Müdürü, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ve SDÜ Teknokent Medikal’in bilgilerine başvurulması sonucu 10 yıl önce hazırlanan raporda şu görüşlere yer verilmiştir. ''Zirai mücadele ilaçları ve kimyasal gübrelerin tehdidi altındaki Eğirdir Gölü'nde kısa zamanda radikal kararlar alınmazsa göl suyunun içme suyu olarak kullanımı imkansız hale geleceği gibi çeşitli çok ciddi hastalıklara neden olabileceği bildirilmektedir.
SONUÇ; Eğirdir Gölü’nün su seviyesi mutlaka korunmalı, bunun içinde göle su giriş ve çıkışları denge de tutularak su alınmalıdır. Ötrofikasyon sürecinde hızla ilerleyen ve artık, “TEMİZ İÇME SUYU REZERVUARI” özelliğini kaybedip, “ötrofik göl- kirli – verimsiz- sağlıksız” kategorisine geçme sürecine girmiş bulunan “EĞİRDİR Göl’ünde” alarm zilleri çalmaktadır! BATAKLIKLAŞMA GÖLÜ KAPLAMAKTA! Gölde ve kıyı kesimlerde ( kuzey kessim) kirlilikten kaynaklanan metan gazı çıkışları giderek artmakta. Duyarlı Toplum kesimleri bunun farkındadır. Merkezi otoritenin de farkında olması, en büyük dileğimizdir.
Bu güne kadar gölün kirliliği ile ilgili dip çamuru temizliği ve kimyasal kullanımında sınırlama ile ilgili somut adımlar atılmamıştır. Havzada tarımdan iyi gelirler elde edilmekte, yaşam konforu artmakta. Fakat sonrasında, ortam canlı sağlığıyla ilgili sorunların çözümünde sağlanan birikimler, sağlık için harcanmaktaysa da istenmeyen sonuçlar elde edilmektedir. Gölü korursak, ekonomiyi, sağlığı, huzuru, geleceği, sevgiyi, barışı koruruz Yaşadığımız zorluklar, paranın değil suyun her şey olduğunu tekrar hatırlatmaktadır. Su sağlıklıyla, insanlar ve verim sağlıklı olacak ve bolluk bereket gelecektir.
3.Gölde öncelikli yatırm balıklandırma değil, gölün temizlenmesi ve kirletilmemesi olmalıdır…
Eğirdir Gölü gibi doğal göllerimiz biyolojik çeşitliliğini kaybederlerse, kendilerini temizleyemezler kirlenirler, ürün veremezler. Bu nedenlerle gölün doğal yapısında yer almayan istilacı (egzotik) yabancı türlerin girişine, balıklandırma vb yöntemleriyle bırakılması engellenmelidir. Gölde kontrol altına alınamayan balıklandırma çalışmaları bu güne kadar göle büyük zararlar vermiştir. Gölün biyolojik çeşitliği güçlendirilmelidir.
GÖLÜN BİYOLOJİK SU SEVİYESİ KORUNMALI
Eğirdir Gölü dışa akışının zorunlu olduğu milyonlarca yıllık geçmişe sahip olan doğal gölüdür. Gölde buharlaşma son yıllarda oluşmamıştır. Son yıllarda gölün su seviyesini aşırı oranda azalması, kirlenmesi, havza bazında biyolojik çeşitliliğinin ve ekosisteminin korunamaması çevresindeki ağaçlandırmanın yetersizliği nedeniyle buharlaşma artmaktadır. Doğal göllerin bulundukları yörenin coğrafik özelliklerine göre ortalama su seviyesinin Eğirdir örneğinde kesinlikle 10 metrenin altına düşmemesi gerekir. Sığ sular çok fazla buharlaşır. Buharlaşmanın da “iklim krizi- küresel ısınma” bu günkü artışta olduğunu söylemek bilim dışıdır. Gölün yaşamsal biyolojik seviye ve ekosistemini koruyamazsanız gölde buharlaşma artar. Halbuki buharlaşmayı gölün doğal denge ve döngüsünde tutabildiğimiz zaman, suyu sorunsuz kullanabiliriz. Gölün buharlaşmasından kaybedilen su tüm tüketime eşdeğer haldedir. İnsanda olduğu bünye korunmalıdır.
4. Ekolojik bozulmanın yaşama, sağlığa ve turizme etkisi, oldukça büyük ve daha da artacak
Eğirdir Gölü’nün doğal yapısındaki biyolojik kayıplar ve kirlilik nedeniyle her geçen yıl popülasyonları giderek artan “gün sinekleri” havzada neredeyse tüm yıl boyunca günlük yaşamı ve turizmi olumsuz şekilde etkilemektedir. Havzada şimdiye kadar görülmeyen sivrisinek artışı çok ciddi sorunlar oluşturmakta. Gün sinekleriyle mücadelede gün sineklerinin biyolojik özelikleri ( üreme dönemleri) göz önüne alınarak, insana, doğaya, suya zehir bırakan kimyasal yöntemlerden (böcek öldürücü kimyasal vb.) kaçınılarak gelişen biyolojik yöntemler uygulanmalıdır. Uçarken değil larva dönemi mücadelesi gereklidir.
5-Dünden bu güne gelen, gölün kirli olduğu gerçeğini kabullenerek, acil olarak çözüme gidilmelidir. Göl kirli değil demekle göl temiz olmamaktadır. Eğirdir Gölü’nün kirli olduğu gerçeği yadsınmamalıdır. Bilim insanlarının gölün su kalitesi, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengesi konusunda yapmış olduğu çalışmalar göz ardı edilmemelidir. Ekonomi -Ekoloji uyum içerinde olmalıdır. Elbette göl havzasında tarım, turizm, yapılaşma, rekreasyon alanları olarak yararlanılması gerekmektedir. Fakat bunda belirlenen öncelikler doğrultusunda neyi nereye niçin yapılaczğı bilimsel verilerle gerçekleştirmek gereklidir.Bin defa ölçüp, birkez biçmeliyiz.
6.Eğirdir Gölü’nün koruma ve kullanımı ulusal güvenlik konusudur…
Eğirdir Gölü gibi, doğal sulak alanlar biyolojik çeşitlilikleriyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olan tatlı su üretim kaynaklarımızdır ve tüketilmemelidir. Eğirdir Gölü, su üreten, taşkınları selleri önleyen, iklimi yaşanır yapan, tarımımdaki verimi artıran besin- sağlıklı yaşam sunan üretken bir kaynaktır. Su ve besinin en önemli ilgi konusu olduğu günümüzde; sulak alanlarımızın korunması ve gelecek kuşaklara en sağlıklı yapısıyla iletilebilmesi kuşkusuz bir ulusal güvenlik konusu olmalıdır ve unutulmamalıdır…
7- Yerel Göl Komisyonları Kurulmalı ve Eğirdir Gölü koruma- kullanma yasaları uygulanmalıdır. Göle ile ilgili 40 yılı aşkın süredir var olan ve zaman zaman revize edilen koruma yasak ve yönetmelikler uygulanmalıdır. Buna bağlı olarak, göl ve kıyı ekosisteminin korunmasının, kıyı ile sahil şeridine yapılacak planlamanın ilk adımı; kıyı kenar çizgisinin, doğal ve bilimsel verilere uygun biçimde saptanmasıdır. 2012 yılında çıkarılan Eğirdir Gölü Özel Hükümleri, koruma hükümlerinin uygulanmaması ve gerekse Eğirdir Gölü’nün su kodunun düşürülmesiyle aşırı su alınması, koruma alanlarının değişmesi, o zamanda belirtiğimiz gibi gölün bu güne gelişinin nedenidir. Yeni bir kod düşürülmesi amaçlı “Özel Hükümler” hazırlanmamalıdır. O zaman gölün daha çabuk kurumasına neden olunur. BİLİM!
Eğirdir Gölü gibi doğal sulak alanların her yönüyle ele alınması ve eğitimlerin yaygınlaştırılması için ulusal düzeyde sulak alan eğitimi çalışmalarının, Üniversitelerin, araştırma vb. kurumlarının desteği ile Bakanlıkça organize edilmesine, Eğirdir Gölü çevresindeki STK oluşumlarının teşvik edilmesi için yerel düzeylerde STK kapasite geliştirme çalışmalarına hız verilmesi. Gölün sorunlarının sadece Eğirdir’i ilgilendirilmeli. Oluşturulacak heyetlerle havzadaki tüm yerleşim alanlarının belediyeleri, halkı ve STK ları ziyaret edilerek farkındalık, sorunun bilinen çözümüne katılmaları sağlanmalıdır.
Eğirdir Gölü’nü kirleten, kirletilmesine göz yuman, kişi kurum ve kuruluşlar hakkında yürütülecek işlemlerin hem Bakanlık ve taşra teşkilatları ve hem de Valilikler nezdinde yerel koruma ekiplerinin kurulması- çalışması sağlanmalıdır. İlçemizde yaşanan havza koruma, doğası, tarihi, kültürü, ekonomik, ve yapısal sorunlarının, kent yaşamında, kent vizyonu ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yeniden yönetim ilkelerini hayata geçirmeyi amaç edinen ilçe bazında “Kent Konseyi” oluşturulması önem arz etmektedir.
Kamuoyuna duyururuz. Düzenleme Kurulu A. Dr. Erol KESİCİ