petshop
xslot giriş trbet giriş tarafbet giriş orisbet giriş betturkey giriş betpublic giriş bahiscom giriş betebet giriş betlike giriş mariobet giriş betist giriş 1xbet giriş trendbet giriş istanbulbahis giriş zbahis giriş royalbet giriş betwild giriş alobet giriş aspercasino giriş trwin giriş betonred giriş bizbet giriş
bahis siteleri casino siteleri

O, HENDEK OPERASYONLARI KAHRAMANI

ISPARTA 02.01.2024 - 11:08, Güncelleme: 02.01.2024 - 11:08
 

O, HENDEK OPERASYONLARI KAHRAMANI

Takvim yaprakları 28 Mart 2016’yı gösterdiğinde Kahramanlar listesine bir isim daha yazıldı. “Ne Kadar Şehit Versek de Bu Vatan Bölünmeyecek” diyerek adını listeye yazdıran Gazi Süleyman Altuntay, çıktıkları Hendek Operasyonunda kolundan ve bacağından yaralandı. Vatan uğruna canını vermeyi göze alan Gazimiz Süleyman Altuntay, hikayesini Demokrat Gazetesi ile paylaştı.
1.01.1989 doğumlu Süleyman Altuntay ilköğretim, ortaöğretim ve lise eğitimini Konya’da tamamladı. Üniversite eğitimine Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde devam ederken, tecilini bozdurup askere gitmeye karar verdi. 2012 yılında acemi birliği için Erzincan 59.Havan Topçu Eğitim Birliği’ne gitti. 75 gün boyunca 12.7 uçaksavar eğitimi almasının ardından, Şırnak Akdizgin 6. Motorlu Piyade Tugay’ına gidip Kevane üs bölgesinde 12.7 uçaksavar çavuşu olarak vatani görevine başladı. VATANI BÖLMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPTILAR İşte kahramanımızın kendi ifadesiyle o hikayesi: “Askerliğimde 15 ayı tamamladıktan sonra 2 yıl ara verdim ve çok istediğim Uzman Çavuşluk sınavlarına girdim. Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri olarak birçok sınava katıldım. Sınavlar sonucunda şansım ve nasibim olan Jandarma Genel Komutanlık sınavını kazandım. 2014 yılın Ağustos ayında İzmir Yeni Foça Uzman Çavuşluk eğitimim için teslim oldum. Eğitimlerimiz yaklaşık 8 hafta sürdü. Buradaki eğitimlerimiz arazi görevlerinde kendimizi nasıl koruyacağımız ve nasıl hareket edeceğimiz üzerineydi. İzmir’deki eğitimlerim bittikten sonra Mardin Kızıltepe Komando Taburuna atandım. 12. Tim’de Sıhhiyeci olarak görevlendirildim. Burada göreve başladıktan sonra çözüm sürecimiz vardı ve o süreç boyunca görevlerimiz çok yoğun değildi. Çözüm sürecinde fazla yoğunluğumuz olmadığı için Karakolların emniyetlerine ve yol emniyetlerine gidiyorduk. Mardin’deki görevim sırasında,  Samsun’a 45 gün Sıhhiye eğitimi almak için gönderildim. 45 gün boyunca Samsun’da bulunan Sahra Eğitim Okulu’nda ilk yardım eğitimleri, arazide yaralanan personellere nasıl müdahale edeceğimizi, gerektiğinde dikiş atabilmemiz için eğitimler gösterdiler. Çözüm sürecinin bitmesiyle Mardin’e tekrar döndüğüm süreçte terör olayları artmaya devam ediyordu. Hendek Operasyonu olarak adlandırdığımız şehir merkezlerindeki terör örgütlerinin evlere, sokaklara, caddelere, camilere tuzaklar kuruyorlardı. Vatandaşların özgürlüklerini kısıtlayıp, vatanı bölebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Biz askerler ve polisler olarak hiçbir zaman bu vatanın bölünmeyeceğini, parçalanmayacağını ve ne kadar şehit versek de bu vatanın bölünmeyeceğinin ispatını gerçekleştirdik. BENİ BUGÜN UĞRAŞTIRACAKSIN SİLAH Hendek operasyonunda ilk önce Diyarbakır Sur bölgesine gittik. Operasyonun bitmesinin ardından tekrar Mardin’e döndük. İki gün aradan sonra bizi geçici görev için Nusaybin’e gönderdiler. Görev hazırlıklarını tamamladıktan sonra Çadırkent’te kaldık. Bu esnada Hendek operasyonu için şehir merkezlerinde iki üç güne bir görevlere çıkarak, çevreyi emniyet altına alıyorduk. Bölücü terör örgütlerini bertaraf ederek, ağız zayiatlar bıraktık. 28 Mart sabahı başka bir timin başında uçaksavar nişancısı olarak görevlendirildim ama o göreve çıkmak içimden gelmemişti. Sebebi ise birkaç gün önce iki tane yaralı vermiştik ve yaralı personellerin mühimmat görevini üstlenmiştim. İçim o gün çok huzursuzdu, ama söz konusu vatan olduğu için bir şekilde görevime çıkmıştım. Evin teslimini aldıktan sonra çatıya ağır makineli silahımı kurmuştum. İçimdeki huzursuzluk yüzünden birkaç defa çatının kapısına kadar gidip geri döndüm. Rahmetli Şehit Yüzbaşı Halil Özdemir’in patladığı binadaki emniyeti almak için silahımı hazırlamıştım. O esnada silahımın mekanizma kısmı takıldı ve silahıma bakıp “Beni bugün uğraştıracaksın sen” dedim. YANIMDA DEVREM VURULDU SANDIM Kendimi silahın üzerinden geri çekerek mekanizmayı kurtardım. Gez Göz Arpacık yapamayacaktım, bu yüzden namludan hedef aldım. Namludan tutarak ağır makineyle ileriye doğru iteklenirken bir anda balon patlaması sesi duydum. Yanımda devrem vardı, ben o vuruldu sandım. Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde kendi kolumun kanının yüzüme gelmesiyle vurulduğumu anladım. Devreme dönüp vurulduğumu söyledim, sen bana doğru gelme şu an görüyorlar beni dedim. O an Samsun’da sıhhiye eğitiminde öğrendiklerim aklıma geldi ve kolumu kapatarak üzerine yattım. O esnada devrem emniyetimi alabilmek için bana tekme atıp gelme dedi. Sen çık, beni sonra kurtarırsınız diyerek arkadaşımı gönderdim. Bu esnada tüfeğim yanımdaydı ama kullanamıyordum. Tek yaptığım kendimi emniyete alabilmek için tabancamla sağa sola ateş ediyordum. Telsize basıp yaralandığımın bilgisini verdim ve çatı kapısına gelerek beni çekmeye çalıştılar ama ben sürünerek kendim gittim. Kapının ağzına geldiğimde sol bacağımdan vurulduğumdan haberim bile yoktu. Devrem sol ayağımdan asılıyordu, asılmamasını ve bacağımın yandığını söyledim. Kolumu sarmaya çalıştıkları esnada herkes şok olmuştu. Çatıdan beni indirerek zırhlı araç dediğimiz kobra aracına beni bindirdiler. SAĞ BACAĞIMDAN VURULDUĞUMU FARK ETMEMİŞTİM  Araca bindikten sonra üsteğmenimizde bandana gördüm ve komutanım bandananızı çıkarıp dirseğimin üst tarafına sıkıştırın diye söyledim. O esnada telsizden yaralandığım ve aileme bilgi verilmesi anonsunu duyup telsize müdahale ettim. Annem şeker hastası, babamda oyun fıtığı vardı. Aniden haberi aldıkları zaman annemin şekeri yükselebilir ve hayatını kaybedebilirdi. Babamda ani felç geçirebilir diye düşündüğümden hiç kimseye haber verilmesini istemedim. Beni ambulansa aktardıktan sonra üniformamı kesip tekrardan sardılar. O esnada bana başka bir şeyin var mı diye sordular. Sol bacağım yanıyor ama neden yandığını bilmiyorum dedim. Pantolonumu kesip baktıklarında sol dizimle arka taraftan giriş, diz kapağıma yakın mesafede çıkış olduğu görüldü. Orayı da tekrar sardılar ve beni ambulanstan indirecekleri esnada başımın döndüğünü ve hemşirenin üzerine düştüğümü hatırlıyorum. Hemşirenin hastanın bilincini kaybediyoruz demesiyle o sesi duyup, gözlerimi açtım. Mardin Nusaybin Devlet Hastanesinde gözümü açtığımda kolum sol göğsümün üzerinde duruyordu ve yarım alçı vardı. Kendi kendime kolum kırıldı, alçıya almışlar dedim. İki üç gün hastanede yatarım, raporumu verirler ve sonrasında birliğime teslim olurum diye düşünüyordum. Ailemi hala arayamamıştım, çünkü onlara direkt söylemekten kaçıyordum. Kimi arayacağım diye düşünürken aklıma halamın eşi geldi ve onu aradım. Panikle numarayı bulamadım ve kız kardeşimi arayıp ondan halamın eşinin numarasını istedim. O esnada ailemi de aradım ama durumumdan haber alıp almadıklarını öğrenmeye çalışıyordum. Allah’tan herhangi bir haber verilmemiş. Akşam saatlerinde halamın eşine haber vermemin ardından, babamı aramamı söyledi. Babam ben arayınca paniklemiş. Telefonu açmasının ardından baba sana bir şey diyeceğim ama sakin ol diyerek, Ankara’ya götüreceklerini ve yanımda olmasını istediğimi söyledim. Gece saatlerinde babamı tekrar arayıp, hava şartlarından dolayı uçağı kaldıramayacaklarını söyledim ve siz Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) gidin dedim. Beni ertesi gün sabah Mardin Kızıltepe Havaalanına getirdiler ve sonrasında ambulans uçağına aktardılar. OĞLUMU GÖRMEDEN İYİ OLDUĞUNA İNANMAM Ankara’ya inmemizin ardından babamı tekrar aradım ve siz acilin önünde beni bekleyin dedim. Babam benim durumumla ilgili komutanların söylediklerine inanmamış. Bir şeyi yok demelerine rağmen ben kendim oğlumu görmeden inanmam demiş. Ambulansın kapısı açıldı ve baba ben iyiyim dememin ardından, babam derin bir nefes aldı. Babama kırığım var diye söyledim ama ben yaramı görmüştüm ve kolum çok kötü durumdaydı. Beni acile aldıktan sonra kolumu açmak istediler ama ben izin vermedim. Doktorlara dönüp kapıdan babamın baktığını ve onu gönderip öyle açmalarını istediğimi söyledim. Sargı bezini açmalarıyla kolumdaki deriler sağa ve sola yattı, o esnada kemiklerim gözüküyordu. Kolumu tekrar dikip, ortopedi servisine aldılar. Halamın oğlu anneme durumumun çok ağır olduğunu ve acil Ankara’ya getirdiklerini söylemiş. Annem haberi duyduğunda şekeri yükselmiş ve biz annemin şekerini hala düşüremiyoruz. Artık her üzüldüğünde biz ne kadar istemesek de şekeri yükseliyor. Haberi almasıyla beni aradı ve oğlum bir şeyin varsa bana sen söyle dedi. Anne bir şeyim yok dedim ama ikna olmadığı için görüntülü aramıştım. Anne yüreği olunca ne kadar bir şeyim yok desem de bana inanmadı. Kolumdan tuttular ve ayakta adım attığımı görünce annem bir nebze olsun rahatlamıştı. BURADA AĞLAMAK YOK ANNE! BURADA HERKESİN EVLADI, EŞİ VE ÇOCUĞU YARALI 29 Mart günü beni ameliyata aldılar. Ben ilk ameliyatın yıkama ve temizleme olduğunu bilmiyordum. Direkt ameliyatla kolumun düzeleceğini düşünürken, ameliyattan çıktıktan sonra kolumu kaldıramadığımı fark ettim. Sadece sağ kolumu kaldırabiliyordum ve doktorlara “hocam benim kolum artık yerine gelmez, kolumu kesin ve protez takalım” dedim. Doktor bana bu ameliyatın ilk ameliyat olduğunu söyledi ve ikinci ameliyattan sonra da bu cümleyi kullanırsam kolumu keseceklerini söylediler. Bir gün sonra annem geldi ve babam annemi almaya indiğinde annemi aradım. Anneme “Anne burada ağlarsan senin kalbini kırarak geri gönderirim. Burada ağlamak yok herkesin evladı, eşi ve çocuğu burada yaralı” dedim. Burada ağlamadan yanımda olmalarını ve tedavimi bitirip, hastaneden beraber çıkmamızı istiyordum. Annem tamam ağlamayacağım diyerek bana belli etmemeye çalışsa da sürekli elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum diye odadan çıkıp ağlıyordu. TESTEREYİ GETİRİN SÜLEYMAN’IN KOLUNU KESECEĞİZ 4 Nisan’da beni tekrar ameliyata aldılar. Sabah 08.30 saatlerinde girdiğim ameliyattan, akşam 18.00 saatlerinde yoğun bakımda gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda tek üşüdüğümü hissediyordum. Odaya geldiğimde doktorlar yanıma geldiler ve hareket et dedikleri zaman parmaklarımın sadece iki tanesini oynatabildim. Doktor o esnada espri yaparak “ testereyi getirin, Süleyman’ın kolunu keseceğiz” dedi. Gerek yok artık hocam, parmaklarım oynuyorsa sıkıntı yok dedim. Niye böyle düşünüyorsun dediklerinde onlara; “ Hocam 23-24 yaşlarında bir gencim. Yakın zamanda evleneceğim, eğer bu kolum olmazsa ben çocuğumu kucağıma nasıl alacağım, ben şu an kolum çalışmazsa hayatım boyunca birisine muhtaç kalacağım.” Dedim. Yemek yerken üzerime kıyafetimi giyerken hep birilerine muhtaç olacaktım. Ama kolumun protez olmasına da razıydım. Bu vatanı kurtarmak için, bu yola her şeyi göze alarak çıktım. 13 Nisan’a kadar hastanede kaldım ve sonrasında fizik tedaviye alındım. Fizik tedavilerde kolum katlanıp, kireçlenmesin diye dikişlerimden kan gelse bile fizik tedaviye beni zorladılar. MESLEĞİME GERİ DÖNECEĞİM DİYE DÜŞÜNÜYORDUM Ben bu acıyla artık baş edemiyordum ve çözüm olarak gülmeye başladım. Doktorlar psikolojimin bozulduğunu düşünüp, psikiyatriye sevk ettiler. Birkaç gün sonra yanıma gelen psikiyatrist neden güldüğümü sordu ve ben de ona ağladığım zaman kolumun ve vücudumun kasıldığını söyledim. Fizik tedavi ile bir şekilde bu kolumu açmam gerekiyor ve gülünce vücudumun gevşediğini söyledim. Bu sebepten güldüğümü söylememin ardından ileride bana bu durumun büyük bir zararının olacağını ve tedaviye başlanmasının gerektiğini söyledi. Ben mesleğime geri dönmeyi düşündüğüm için psikiyatri tedavisini reddettim. 13 Nisan’da hastaneden taburcu olduktan sonra 45 gün hava değişimi verdiler. 45 gün sonra tekrardan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne başvurarak muayenelerimi oldum ve beni Bilkent Fizik Tedavi Araştırma Hastanesine sevk ettiler. Yaklaşık 2.5 yıl boyunca 15-20 gün aralıklar verilerek fizik tedavim devam etti. SENİ EMEKLİ EDECEĞİZ 02.02.2017’de durum raporu almam gerektiğini bildirerek beni tekrar GATA’ya yönlendirdiler. GATA’da tekrardan ortopedi, psikiyatri ve fizik tedavi sağlık kuruluna başvuru yaptım. Röntgenlerim ve MR’larım çekildikten sonra emekliliğime karar verildi. Komutan bana seni emekli edeceğiz dediğinde, beni emekli etmeyin ben mesleğime geri döneyim dedim. Beni komandodan revize edin, asayiş birimlerine rapor verelim dedim. Komutanım bana bu kolla beni geri gönderebileceğini ama iki gün sonrasında periyodik muayene ile tekrardan Ankara’ya göndereceklerini ve görev yapamaz derlerse tüm yaşadığım acının boşa gideceğini söyledi. Bu vatan için elimden gelen her şeyi yaptığımı ve sivil hayatımda vatanım için bir şeylere devam etmem gerektiğini ifade etti. Komutanıma düşünmek istediğimi söyledim ama en sonunda yapacak hiçbir şeyim olmadığını fark edip emekliliğime razı oldum. Şu anda beni askere alsalar, ben yine giderim. DEVREM BİZ ÖLÜMÜ BEKLİYORUZ Eve ilk geldiğimde bende dahi yaşadığım duygularımı, hiçbir gazi tarif edemez. İlk gittiğimde herkes yüzüme bakıyor, komşular sürekli görmeye geliyorlardı. Onlar beni merak ederlerken, benim aklım hala görev yerinde verdiğimiz şehitlerdeydi. Şehitlerimizi ve yaralılarımızı düşünmekten ailemi düşünemiyordum. Devrelerimi ziyarete gittiğimde bana “ Devrem biz ölümü bekliyoruz, biz bu vatan için ne zaman öleceğiz bunu düşünüyoruz” diyorlardı. Emekli olduktan sonra tekrar fizik tedaviler için Bilkent Fizik Tedavi Hastanesine geri geldim ve o süreçte bana yaygın anksiyete bozukluğu teşhisi konuldu. İlk zamanlar tedaviyi reddettiğim için bu teşhis konulmuştu. Şu anda bile ara ara herhangi bir şey düştüğünde ve tık sesi geldiğinde irkiliyorum ve kendime gelemiyorum. Çok şükür tedavilerimi artık bitirdim, kolum iyi durumda. Evliliğimi kurdum ve Süleyman Demirel Üniversitesi Eczacılık fakültesinde 2017 yılından beri görev yapıyorum. Bizim nasibimiz bu kadarmış, bu saatten sonra vatanıma sivil vatandaş olarak nasıl görevlere kendimi icra ederim diye düşünüyorum. Geçtiğimiz hafta verdiğimiz 12 şehit haberinden sonra eşim yüzümün neden düştüğünü sordu ve ona bana bir hafta bir şey söylememesini ve o süreçte kendime gelebilmek için toparlanmam gerektiğini söyledim. Ailem dahi şehit haberini görür görmez akıllarına ben geldiğim için televizyonu kapatırlar ve kendilerine gelemezler. Ailem bütün bu yaşadıklarına rağmen beni askere gönderdikleri için hiçbir zaman pişman olmadılar. Sadece Ankara’da gazilerimizi ve verilen şehitlerimizi gördükleri için acı çekerler. Annemin yüzünde bir hastalık var şu anda ve yaşadığı üzüntü sonucunda oluşmuş. Ankara’ya tedavisi için götürdüğümde doktorlar bize ciğere değil yüzüne yansımış üzüntüsü dediler. FOTOĞRAFIMIN ÜZERİNE GAZİ YAZMIŞLARDI Son olarak yaralanmadan bir sene önce operasyonlardan döndüğümde ayağım kitleniyordu. Mardin’de hastaneye gittiğimde Plika sendromu teşhisi koydular ve ameliyat olmuştum. Askeriyede vesikalık fotoğraflarımız vardı ve arkadaşım bu olay sonrasında benim fotoğrafımın üzerine gazi yazmıştı. Ben güldüm başta, sonradan arkadaşım da şakasına yazdık işte devrem, yazdık diye gazi mi olacağız dedi. Aradan bir yıl geçti ve ben gazi oldum. Devreme dönüp 6.hissin kuvvetliymiş dedim, o da Allah’tan şehit yazmamışım dedi. Keşke şehit yazsaydın, daha üst bir mertebeye ulaşırdım diye söyledim. Bana da Gazilik nasip oldu, şükürler olsun. (Sümeyye Savcı)
Takvim yaprakları 28 Mart 2016’yı gösterdiğinde Kahramanlar listesine bir isim daha yazıldı. “Ne Kadar Şehit Versek de Bu Vatan Bölünmeyecek” diyerek adını listeye yazdıran Gazi Süleyman Altuntay, çıktıkları Hendek Operasyonunda kolundan ve bacağından yaralandı. Vatan uğruna canını vermeyi göze alan Gazimiz Süleyman Altuntay, hikayesini Demokrat Gazetesi ile paylaştı.

1.01.1989 doğumlu Süleyman Altuntay ilköğretim, ortaöğretim ve lise eğitimini Konya’da tamamladı. Üniversite eğitimine Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde devam ederken, tecilini bozdurup askere gitmeye karar verdi. 2012 yılında acemi birliği için Erzincan 59.Havan Topçu Eğitim Birliği’ne gitti. 75 gün boyunca 12.7 uçaksavar eğitimi almasının ardından, Şırnak Akdizgin 6. Motorlu Piyade Tugay’ına gidip Kevane üs bölgesinde 12.7 uçaksavar çavuşu olarak vatani görevine başladı.

VATANI BÖLMEK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPTILAR

İşte kahramanımızın kendi ifadesiyle o hikayesi: “Askerliğimde 15 ayı tamamladıktan sonra 2 yıl ara verdim ve çok istediğim Uzman Çavuşluk sınavlarına girdim. Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri olarak birçok sınava katıldım. Sınavlar sonucunda şansım ve nasibim olan Jandarma Genel Komutanlık sınavını kazandım. 2014 yılın Ağustos ayında İzmir Yeni Foça Uzman Çavuşluk eğitimim için teslim oldum. Eğitimlerimiz yaklaşık 8 hafta sürdü. Buradaki eğitimlerimiz arazi görevlerinde kendimizi nasıl koruyacağımız ve nasıl hareket edeceğimiz üzerineydi. İzmir’deki eğitimlerim bittikten sonra Mardin Kızıltepe Komando Taburuna atandım. 12. Tim’de Sıhhiyeci olarak görevlendirildim. Burada göreve başladıktan sonra çözüm sürecimiz vardı ve o süreç boyunca görevlerimiz çok yoğun değildi. Çözüm sürecinde fazla yoğunluğumuz olmadığı için Karakolların emniyetlerine ve yol emniyetlerine gidiyorduk.

Mardin’deki görevim sırasında,  Samsun’a 45 gün Sıhhiye eğitimi almak için gönderildim. 45 gün boyunca Samsun’da bulunan Sahra Eğitim Okulu’nda ilk yardım eğitimleri, arazide yaralanan personellere nasıl müdahale edeceğimizi, gerektiğinde dikiş atabilmemiz için eğitimler gösterdiler.

Çözüm sürecinin bitmesiyle Mardin’e tekrar döndüğüm süreçte terör olayları artmaya devam ediyordu. Hendek Operasyonu olarak adlandırdığımız şehir merkezlerindeki terör örgütlerinin evlere, sokaklara, caddelere, camilere tuzaklar kuruyorlardı. Vatandaşların özgürlüklerini kısıtlayıp, vatanı bölebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Biz askerler ve polisler olarak hiçbir zaman bu vatanın bölünmeyeceğini, parçalanmayacağını ve ne kadar şehit versek de bu vatanın bölünmeyeceğinin ispatını gerçekleştirdik.

BENİ BUGÜN UĞRAŞTIRACAKSIN SİLAH

Hendek operasyonunda ilk önce Diyarbakır Sur bölgesine gittik. Operasyonun bitmesinin ardından tekrar Mardin’e döndük. İki gün aradan sonra bizi geçici görev için Nusaybin’e gönderdiler. Görev hazırlıklarını tamamladıktan sonra Çadırkent’te kaldık. Bu esnada Hendek operasyonu için şehir merkezlerinde iki üç güne bir görevlere çıkarak, çevreyi emniyet altına alıyorduk. Bölücü terör örgütlerini bertaraf ederek, ağız zayiatlar bıraktık.

28 Mart sabahı başka bir timin başında uçaksavar nişancısı olarak görevlendirildim ama o göreve çıkmak içimden gelmemişti. Sebebi ise birkaç gün önce iki tane yaralı vermiştik ve yaralı personellerin mühimmat görevini üstlenmiştim. İçim o gün çok huzursuzdu, ama söz konusu vatan olduğu için bir şekilde görevime çıkmıştım. Evin teslimini aldıktan sonra çatıya ağır makineli silahımı kurmuştum. İçimdeki huzursuzluk yüzünden birkaç defa çatının kapısına kadar gidip geri döndüm. Rahmetli Şehit Yüzbaşı Halil Özdemir’in patladığı binadaki emniyeti almak için silahımı hazırlamıştım. O esnada silahımın mekanizma kısmı takıldı ve silahıma bakıp “Beni bugün uğraştıracaksın sen” dedim.

YANIMDA DEVREM VURULDU SANDIM

Kendimi silahın üzerinden geri çekerek mekanizmayı kurtardım. Gez Göz Arpacık yapamayacaktım, bu yüzden namludan hedef aldım. Namludan tutarak ağır makineyle ileriye doğru iteklenirken bir anda balon patlaması sesi duydum. Yanımda devrem vardı, ben o vuruldu sandım. Kafamı sol tarafıma çevirdiğimde kendi kolumun kanının yüzüme gelmesiyle vurulduğumu anladım. Devreme dönüp vurulduğumu söyledim, sen bana doğru gelme şu an görüyorlar beni dedim. O an Samsun’da sıhhiye eğitiminde öğrendiklerim aklıma geldi ve kolumu kapatarak üzerine yattım. O esnada devrem emniyetimi alabilmek için bana tekme atıp gelme dedi. Sen çık, beni sonra kurtarırsınız diyerek arkadaşımı gönderdim. Bu esnada tüfeğim yanımdaydı ama kullanamıyordum. Tek yaptığım kendimi emniyete alabilmek için tabancamla sağa sola ateş ediyordum. Telsize basıp yaralandığımın bilgisini verdim ve çatı kapısına gelerek beni çekmeye çalıştılar ama ben sürünerek kendim gittim. Kapının ağzına geldiğimde sol bacağımdan vurulduğumdan haberim bile yoktu. Devrem sol ayağımdan asılıyordu, asılmamasını ve bacağımın yandığını söyledim. Kolumu sarmaya çalıştıkları esnada herkes şok olmuştu. Çatıdan beni indirerek zırhlı araç dediğimiz kobra aracına beni bindirdiler.

SAĞ BACAĞIMDAN VURULDUĞUMU FARK ETMEMİŞTİM

 Araca bindikten sonra üsteğmenimizde bandana gördüm ve komutanım bandananızı çıkarıp dirseğimin üst tarafına sıkıştırın diye söyledim. O esnada telsizden yaralandığım ve aileme bilgi verilmesi anonsunu duyup telsize müdahale ettim. Annem şeker hastası, babamda oyun fıtığı vardı. Aniden haberi aldıkları zaman annemin şekeri yükselebilir ve hayatını kaybedebilirdi. Babamda ani felç geçirebilir diye düşündüğümden hiç kimseye haber verilmesini istemedim. Beni ambulansa aktardıktan sonra üniformamı kesip tekrardan sardılar. O esnada bana başka bir şeyin var mı diye sordular. Sol bacağım yanıyor ama neden yandığını bilmiyorum dedim. Pantolonumu kesip baktıklarında sol dizimle arka taraftan giriş, diz kapağıma yakın mesafede çıkış olduğu görüldü. Orayı da tekrar sardılar ve beni ambulanstan indirecekleri esnada başımın döndüğünü ve hemşirenin üzerine düştüğümü hatırlıyorum. Hemşirenin hastanın bilincini kaybediyoruz demesiyle o sesi duyup, gözlerimi açtım.

Mardin Nusaybin Devlet Hastanesinde gözümü açtığımda kolum sol göğsümün üzerinde duruyordu ve yarım alçı vardı. Kendi kendime kolum kırıldı, alçıya almışlar dedim. İki üç gün hastanede yatarım, raporumu verirler ve sonrasında birliğime teslim olurum diye düşünüyordum. Ailemi hala arayamamıştım, çünkü onlara direkt söylemekten kaçıyordum. Kimi arayacağım diye düşünürken aklıma halamın eşi geldi ve onu aradım. Panikle numarayı bulamadım ve kız kardeşimi arayıp ondan halamın eşinin numarasını istedim. O esnada ailemi de aradım ama durumumdan haber alıp almadıklarını öğrenmeye çalışıyordum. Allah’tan herhangi bir haber verilmemiş. Akşam saatlerinde halamın eşine haber vermemin ardından, babamı aramamı söyledi. Babam ben arayınca paniklemiş. Telefonu açmasının ardından baba sana bir şey diyeceğim ama sakin ol diyerek, Ankara’ya götüreceklerini ve yanımda olmasını istediğimi söyledim.

Gece saatlerinde babamı tekrar arayıp, hava şartlarından dolayı uçağı kaldıramayacaklarını söyledim ve siz Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) gidin dedim. Beni ertesi gün sabah Mardin Kızıltepe Havaalanına getirdiler ve sonrasında ambulans uçağına aktardılar.

OĞLUMU GÖRMEDEN İYİ OLDUĞUNA İNANMAM

Ankara’ya inmemizin ardından babamı tekrar aradım ve siz acilin önünde beni bekleyin dedim. Babam benim durumumla ilgili komutanların söylediklerine inanmamış. Bir şeyi yok demelerine rağmen ben kendim oğlumu görmeden inanmam demiş. Ambulansın kapısı açıldı ve baba ben iyiyim dememin ardından, babam derin bir nefes aldı.

Babama kırığım var diye söyledim ama ben yaramı görmüştüm ve kolum çok kötü durumdaydı. Beni acile aldıktan sonra kolumu açmak istediler ama ben izin vermedim. Doktorlara dönüp kapıdan babamın baktığını ve onu gönderip öyle açmalarını istediğimi söyledim. Sargı bezini açmalarıyla kolumdaki deriler sağa ve sola yattı, o esnada kemiklerim gözüküyordu. Kolumu tekrar dikip, ortopedi servisine aldılar. Halamın oğlu anneme durumumun çok ağır olduğunu ve acil Ankara’ya getirdiklerini söylemiş. Annem haberi duyduğunda şekeri yükselmiş ve biz annemin şekerini hala düşüremiyoruz. Artık her üzüldüğünde biz ne kadar istemesek de şekeri yükseliyor. Haberi almasıyla beni aradı ve oğlum bir şeyin varsa bana sen söyle dedi. Anne bir şeyim yok dedim ama ikna olmadığı için görüntülü aramıştım. Anne yüreği olunca ne kadar bir şeyim yok desem de bana inanmadı. Kolumdan tuttular ve ayakta adım attığımı görünce annem bir nebze olsun rahatlamıştı.

BURADA AĞLAMAK YOK ANNE! BURADA HERKESİN EVLADI, EŞİ VE ÇOCUĞU YARALI

29 Mart günü beni ameliyata aldılar. Ben ilk ameliyatın yıkama ve temizleme olduğunu bilmiyordum. Direkt ameliyatla kolumun düzeleceğini düşünürken, ameliyattan çıktıktan sonra kolumu kaldıramadığımı fark ettim. Sadece sağ kolumu kaldırabiliyordum ve doktorlara “hocam benim kolum artık yerine gelmez, kolumu kesin ve protez takalım” dedim. Doktor bana bu ameliyatın ilk ameliyat olduğunu söyledi ve ikinci ameliyattan sonra da bu cümleyi kullanırsam kolumu keseceklerini söylediler.

Bir gün sonra annem geldi ve babam annemi almaya indiğinde annemi aradım. Anneme “Anne burada ağlarsan senin kalbini kırarak geri gönderirim. Burada ağlamak yok herkesin evladı, eşi ve çocuğu burada yaralı” dedim. Burada ağlamadan yanımda olmalarını ve tedavimi bitirip, hastaneden beraber çıkmamızı istiyordum. Annem tamam ağlamayacağım diyerek bana belli etmemeye çalışsa da sürekli elimi yüzümü yıkamaya gidiyorum diye odadan çıkıp ağlıyordu.

TESTEREYİ GETİRİN SÜLEYMAN’IN KOLUNU KESECEĞİZ

4 Nisan’da beni tekrar ameliyata aldılar. Sabah 08.30 saatlerinde girdiğim ameliyattan, akşam 18.00 saatlerinde yoğun bakımda gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda tek üşüdüğümü hissediyordum. Odaya geldiğimde doktorlar yanıma geldiler ve hareket et dedikleri zaman parmaklarımın sadece iki tanesini oynatabildim. Doktor o esnada espri yaparak “ testereyi getirin, Süleyman’ın kolunu keseceğiz” dedi. Gerek yok artık hocam, parmaklarım oynuyorsa sıkıntı yok dedim. Niye böyle düşünüyorsun dediklerinde onlara; “ Hocam 23-24 yaşlarında bir gencim. Yakın zamanda evleneceğim, eğer bu kolum olmazsa ben çocuğumu kucağıma nasıl alacağım, ben şu an kolum çalışmazsa hayatım boyunca birisine muhtaç kalacağım.” Dedim. Yemek yerken üzerime kıyafetimi giyerken hep birilerine muhtaç olacaktım. Ama kolumun protez olmasına da razıydım.

Bu vatanı kurtarmak için, bu yola her şeyi göze alarak çıktım. 13 Nisan’a kadar hastanede kaldım ve sonrasında fizik tedaviye alındım. Fizik tedavilerde kolum katlanıp, kireçlenmesin diye dikişlerimden kan gelse bile fizik tedaviye beni zorladılar.

MESLEĞİME GERİ DÖNECEĞİM DİYE DÜŞÜNÜYORDUM

Ben bu acıyla artık baş edemiyordum ve çözüm olarak gülmeye başladım. Doktorlar psikolojimin bozulduğunu düşünüp, psikiyatriye sevk ettiler. Birkaç gün sonra yanıma gelen psikiyatrist neden güldüğümü sordu ve ben de ona ağladığım zaman kolumun ve vücudumun kasıldığını söyledim. Fizik tedavi ile bir şekilde bu kolumu açmam gerekiyor ve gülünce vücudumun gevşediğini söyledim. Bu sebepten güldüğümü söylememin ardından ileride bana bu durumun büyük bir zararının olacağını ve tedaviye başlanmasının gerektiğini söyledi. Ben mesleğime geri dönmeyi düşündüğüm için psikiyatri tedavisini reddettim. 13 Nisan’da hastaneden taburcu olduktan sonra 45 gün hava değişimi verdiler. 45 gün sonra tekrardan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne başvurarak muayenelerimi oldum ve beni Bilkent Fizik Tedavi Araştırma Hastanesine sevk ettiler. Yaklaşık 2.5 yıl boyunca 15-20 gün aralıklar verilerek fizik tedavim devam etti.

SENİ EMEKLİ EDECEĞİZ

02.02.2017’de durum raporu almam gerektiğini bildirerek beni tekrar GATA’ya yönlendirdiler. GATA’da tekrardan ortopedi, psikiyatri ve fizik tedavi sağlık kuruluna başvuru yaptım. Röntgenlerim ve MR’larım çekildikten sonra emekliliğime karar verildi. Komutan bana seni emekli edeceğiz dediğinde, beni emekli etmeyin ben mesleğime geri döneyim dedim. Beni komandodan revize edin, asayiş birimlerine rapor verelim dedim. Komutanım bana bu kolla beni geri gönderebileceğini ama iki gün sonrasında periyodik muayene ile tekrardan Ankara’ya göndereceklerini ve görev yapamaz derlerse tüm yaşadığım acının boşa gideceğini söyledi. Bu vatan için elimden gelen her şeyi yaptığımı ve sivil hayatımda vatanım için bir şeylere devam etmem gerektiğini ifade etti. Komutanıma düşünmek istediğimi söyledim ama en sonunda yapacak hiçbir şeyim olmadığını fark edip emekliliğime razı oldum. Şu anda beni askere alsalar, ben yine giderim.

DEVREM BİZ ÖLÜMÜ BEKLİYORUZ

Eve ilk geldiğimde bende dahi yaşadığım duygularımı, hiçbir gazi tarif edemez. İlk gittiğimde herkes yüzüme bakıyor, komşular sürekli görmeye geliyorlardı. Onlar beni merak ederlerken, benim aklım hala görev yerinde verdiğimiz şehitlerdeydi. Şehitlerimizi ve yaralılarımızı düşünmekten ailemi düşünemiyordum. Devrelerimi ziyarete gittiğimde bana “ Devrem biz ölümü bekliyoruz, biz bu vatan için ne zaman öleceğiz bunu düşünüyoruz” diyorlardı. Emekli olduktan sonra tekrar fizik tedaviler için Bilkent Fizik Tedavi Hastanesine geri geldim ve o süreçte bana yaygın anksiyete bozukluğu teşhisi konuldu. İlk zamanlar tedaviyi reddettiğim için bu teşhis konulmuştu. Şu anda bile ara ara herhangi bir şey düştüğünde ve tık sesi geldiğinde irkiliyorum ve kendime gelemiyorum.

Çok şükür tedavilerimi artık bitirdim, kolum iyi durumda. Evliliğimi kurdum ve Süleyman Demirel Üniversitesi Eczacılık fakültesinde 2017 yılından beri görev yapıyorum. Bizim nasibimiz bu kadarmış, bu saatten sonra vatanıma sivil vatandaş olarak nasıl görevlere kendimi icra ederim diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz hafta verdiğimiz 12 şehit haberinden sonra eşim yüzümün neden düştüğünü sordu ve ona bana bir hafta bir şey söylememesini ve o süreçte kendime gelebilmek için toparlanmam gerektiğini söyledim. Ailem dahi şehit haberini görür görmez akıllarına ben geldiğim için televizyonu kapatırlar ve kendilerine gelemezler. Ailem bütün bu yaşadıklarına rağmen beni askere gönderdikleri için hiçbir zaman pişman olmadılar. Sadece Ankara’da gazilerimizi ve verilen şehitlerimizi gördükleri için acı çekerler. Annemin yüzünde bir hastalık var şu anda ve yaşadığı üzüntü sonucunda oluşmuş. Ankara’ya tedavisi için götürdüğümde doktorlar bize ciğere değil yüzüne yansımış üzüntüsü dediler.

FOTOĞRAFIMIN ÜZERİNE GAZİ YAZMIŞLARDI

Son olarak yaralanmadan bir sene önce operasyonlardan döndüğümde ayağım kitleniyordu. Mardin’de hastaneye gittiğimde Plika sendromu teşhisi koydular ve ameliyat olmuştum. Askeriyede vesikalık fotoğraflarımız vardı ve arkadaşım bu olay sonrasında benim fotoğrafımın üzerine gazi yazmıştı. Ben güldüm başta, sonradan arkadaşım da şakasına yazdık işte devrem, yazdık diye gazi mi olacağız dedi. Aradan bir yıl geçti ve ben gazi oldum. Devreme dönüp 6.hissin kuvvetliymiş dedim, o da Allah’tan şehit yazmamışım dedi. Keşke şehit yazsaydın, daha üst bir mertebeye ulaşırdım diye söyledim. Bana da Gazilik nasip oldu, şükürler olsun. (Sümeyye Savcı)

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve alem32.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.